Kelime Sayısı:730
7 Bölüm
İdam Saatinde
Vakit daralıyordu, istediği yere ulaşmış sonunda sur içine girmeyi başarmıştı. Muhafızların öldüğünü henüz kimse duymamıştı, duyacaklardı. İdam yerine giderken iki devriye atlatmıştı. İdam yerine yakın bir yerde idi. Çarsının içerisine girdi. Genelde kalabalık yerleri kullanarak gidiyordu. Askerlerin daha fazla dikkat etmesi gerekiyordu. Çarşı oldukça kalabalık, içeride bakırlar, elbiseler, kuruyemiş ve tatlıların olduğu çarşı idi. Halk elbiseye ve yiyeceklere çok talep gösteriyordu. Bu sokaklardan önceden geçmişti. Çarşının sonunda yeni bir sur görünecekti. Krimorda ki idamların hepsi orada gerçekleşirdi. Bierta yürürken kulakları ile insanları dinlemeyi unutmuyordu. Çarşıya gelenler genellikle kadın ağırlıklı kişilerdi. Kulakları idam ile ilgili bir şeyler duymak istiyordu. Aralarında katiller katilinin konuşulduğunu işitmişti, fısıldaşarak konuşuyorlardı, fakat idam ile ilgili hiçbir şey işitmemişti. Krallık bu haberi pekâlâ gizleyebilirdi fakat katiller katilinin yeniden döndüğünü gizleyememişti. Bu tuhaftı idam yerinde kendisini tuzak bekliyor olabilirdi. Her ne kadar Kral Galvan’ı tanısa da etrafındakilere güvenmiyordu.
Bierta başını kaldırdı, bunu umursamıyordu. Tek amacı o çocuğu kurtarmaktı. Ölmesi bile önemli değildi. Bugün o çocuğu kurtarabilirse elbette onun yaşama şansı olacaktı. Çarşının sonuna geldiğinde güneş tekrar yüzüne vurmaya başlamıştı. Hava sıcak değildi, güneşin altında biraz beklenirse ısınılabilirdi. Yavaşça adımını atarken belinde ki bastonunu çıkarmayı unutmadı. Gözleri kapalı elinde baston surlardan içeriye giremezdi. Kimse kör taklidi yapan bir adamın idamı izlemesine izin vermezdi. Borla oraya varmadan sağa tarafa döndü. Sur içindeki sokaklar daha geniş sayılırdı. Bu sokaklarda erkeklerin sayısı oldukça fazla idi. Fahişeler sokağı olarak küçük ve pislik kokuyordu. Bierta ilk dükkanın önünde durdu. İki kadın cilveli danslar yapıyordu. Bierta bir kadının bileğinden tutup kendine çekti. Kadın sesini bile çıkartamadan eline gümüş kesesini koydu. ‘’Benimle gelirsen bir tane daha alırsın’’ dedi. Bierta kadınları kullanmayı sevmezdi fakat bazı kapıları sadece onları kullanarak açabilirdi. Kadın içeriye gitti, çok geçmeden geri döndü. Bierta’nın koluna girdi ve
‘’Nereye gidiyoruz?’’ diye sordu. Bierta ‘’İdam yerine götür, kapıyı geçer geçmez sana ikinci keseyi vereceğim!’’ dedi. Kadın daha fazla soru sormadı ama adamın kör olduğunu anlamıştı ve kendisi ile bir işi olmayacağını biliyordu. Ona eşlik ederek hayatınca kazanacağını çok kolay gümüşler olacaktı. Adamın ona tuzak yaptığını da düşünebilirdi. İdam yerinde tanıdıkları vardı. İhtiyarın önemli işi olabilirdi. Kör bir adamın kendisine ihtiyaç duyması zor durumdu. O yaşlı adama acıyordu. İkisi birlikte kısa bir yürüyüşten sonra idam yerinin önüne gelmişlerdi. Kadın belki onun akrabalarından bir tanesinin asılacağını sanıp dudaklarını buruşturdu. Genç kadın ‘’İçerdeyiz.’’ Dedi. İkisi birlikte içeriye girip ilerlerken muhafızlardan biri ‘’Biz bile fahişe birlikte olamıyoruz bunak fahişe götürüyor.’’ Diye sitem ediyordu kaderine. Diğer arkadaşı
‘’Adamda para vardır. Bizde para olsa fahişeler peşimizi bırakmazdı’’ dedi ve arkadaşını teselli etmeye çalıştı. Muhafızlar onlara hiç zorluk çıkarmamıştı. Kadın onu biraz daha götürüp muhafızların onları göremeyeceği bir yerde durdu. Karşısına geçti artık ikinci keseyi almanın zamanı gelmişti. Bierta bunun olacağını biliyordu. Bierta ona ikinci kesesini uzatırken kadın hızlıca elinden kaptı ve yanağına bir öpücük kondurmak istedi. Bierta kendini geri çekti. ‘’Dudaklarını benim gibi birisi için harcamana gerek yok. Sen işini yaptın bende karşılığının verdim’’ dedi. Kadın bir şey söylemeden oradan uzaklaştı. Bierta onun gidişini izledikten sonra arkasına dönüp idamın gerçekleşeceği yere doğru yürümeye başladı. Bağırış sesleri duyuluyordu. Halk ‘’İdam!’’ diye haykırıyor ve görevlilere sesleniyordu. Ne olursa olsun o çocuğu kurtaracaktı. Kaderin kılıcının mührünü son ana kadar açmayacaktı.
Ana sokağa girdiğinde insanların sayısı artmıştı. İdam yerine gelmişti, kalabalık giderek artıyordu. Bunun için bir meydan ayrılmıştı. Askerler kalabalığı kontrol etse de yeterli sayıları yoktu. Bierta biraz daha yaklaştığında her tarafta asker olduğunu gördü. Cellat idam yerinin başındaydı. İdamlıkların hepsi boğazlarına ip geçirilmişti. Cellat’lık iş yoktu idamlıkların taburesine vurup öldürecekti. Bu sefer onların başını kesmeyecekti. Veya hepsini toplu halde idam etmek için kolu kullanması yeterdi. Kol kullanıldığında idamlıklar aşağıya düşeceklerdi iki ihtimal vardı. Ya boğularak öleceklerdi ya da boyunları kırılarak öleceklerdi. Platformun üzerinde bir adam dolaşıyor çeşitli naralar atarak halkı coşturmaya çalışıyordu. Bierta idamlıklara baktığında ikisi yetişkin erkek birisi çocuk ve diğer kadındı. Boyu kısa olduğu için çocuğa özel sandalye hazırlanmıştı. Bierta bastonunu elinden bıraktı, şapkasını yukarıya kaldırdı. Üzerindeki kılıcın görünmesi engelleyen çantayı yere bıraktı. Kalabalık halkın arasından hızlıca onlara dokunarak geçmeye başladı. Kalabalıkta onu kimse kolay fark edemezdi. Uzun zamandır ortalıkta olmadığı için yüzüne bakıp tanıyanın olmayacağını biliyordu. Sadece onu gücünden dolayı ayırt edebilecek olanlar olacaktı.
Halk idam kelimesini defalarca söylüyordu. Birilerinin ölmesi birileri rahatlatıyordu ama sırası gelen herkesin öleceği bir dünyaydı. Kimileri zamansız kimileri haksız yere ama mutlaka herkes ölecekti. Bierta halkın içerisinde de askerler görmüştü. Daha önce haber verdiği için tuzak kurulmuş olması muhtemeldi. Kılıcını bıraktığı son yirmi yılda yeteneklerinin ne kadarı elinde kaldığını test etmek istiyordu.